8 Ekim 2015 Perşembe

Risale-i Nurda Yedinci Mesele Deccal-ı Süfyan

"Yedinci Mesele: "Rivayette var ki, "Süfyan büyük bir âlim olacak, ilimle dalâlete düşer. Ve çok âlimler ona tâbi olacaklar." Ve'l-ilmu indallah, bunun bir tevili şudur ki: Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüt eden maarifi rehber edip tâmimine şiddetle çalışır, demektir."( Şualar, Beşinci Şua, İkinci Makam.)
 Ve’l-ilmu indallah, bunun bir tevili şudur ki: Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüt eden maarifi rehber edip tâmimine şiddetle çalışır, demektir.
 
Deccal, iktidarı ve saltanatı siyasi dehası ve aldatıcı zekası ile kazanacak, bu manayı Peygamber Efendimiz (asv) "alim olacak ilmi ile küfre düşüp insanları da ilim ve fen adı altında küfre davet edecek" şeklinde tasvir ediyor. Deccal, devlet gücünü ne soyundan gelen asalet ile ne de servet ve cesaret ile elde etmeyecek, ancak siyasi ilim ve aldatmak ile ele geçirecek. Alimlerin ona tabi olması ise, en çok ona taraftar olan sınıfın eğitim camiasından olacağına işaret ediyor. Ve eğitim sistemini değiştirerek, dini eğitimi kaldırıp sadece maddi ilimleri okutan bir sistemi getirecek demektir. Tevhid-i tedrisat gibi.
 Risale-i Nurlarda Deccal ve süfyan konuları nasıl işlenmiştir?
Yazar: Sorularla Risale, 14-1-2007
 Deccal: Bu kelime (dcl) kökünden mübalağalı ism-i faildir. Aşırı yalan ve aldatmalarla hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren ve münafıkane hakkı bâtıl ile karıştırıp hakkı örten ve böylece cemiyetleri ifsad ve idlal eden şahıs demektir.
“Deccal meçhul (gaib) bir şerdir” şeklindeki rivayetten anlaşıldığı gibi, Süfyan denen İslâm Deccalının deccallığı, herkesin anlayacağı tarzda apaçık değildir. Münafıkane bir tavırla, yani (Bakara, 42) âyetinde ifade edildiği gibi, hak ile bâtılı telbis edip ümmeti ifsad ve idlale çalışır.
 Bu husus hadislerde de beyan edilir. Deccal’ın başlattığı cereyana da “Deccaliyet” denir. Deccal’ın en şerli ve zararlı tarafı da deccaliyetidir. Deccal’ın ölümünden sonra da cerayanı hayli zaman devam eder.
 Deccal’ın hak ile bâtılı karıştırmasına karşı, Kur’an hak ile bâtılı tefrik ve tebyinini ister. İşte Kur’anın dersini tam anlayan sahabeler nazarında hak ile bâtıl tamamen ayrılmıştı.
Deccal; «sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risalet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyet’i tahribe çalışacak ve dünyayı fesada verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivayetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği, Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselâm tarafından bildirilmiştir.
 Âlem-i İslâm’da muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivayetleri tasdik etmektedir. Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir. Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk’ı inkâra kadar cür’et edip medeniyeti tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybî ihbarın doğruluğunu tasdik etmektedir.»
Rivayetlerde deccal ve bilhassa onun cereyanı olan deccaliyetin yani dine aykırı anlayış ve yaşayışlarının şerrini çocuklara telkin etmek tavsiyesi vardır. Ezcümle Kütüb-ü Sittede şu kayıd var: “Rivayetler, ashab devrinde, deccal bilgisinin temel eğitim müfredatına dahil edilerek ilkokul yaşındaki çocuklara mahalle mekteblerinde öğretildiğini göstermektedir.”

Evet, Resulullah (A.S.M) Deccal ve cereyanından ve özellikle müslümanlar içinde çıkan Süfyan ve cereyanından ümmetini şiddetle ikaz etmiştir.
 Bu ikazları heyecanla dinleyen sahabeler, deccalın şerrine karşı çocuklarına telkinlerde bulunup ikaz ve talim ettikleri bedihidir. Buna istinaden müslümanlar dahi çocuklarının Deccal ve Süfyan’a ve bilhassa onların cereyanlarına yani anlayış ve yaşayışlarına ve bid’atlarına karşı gaflette bırakmamaları elzemdir. Kur’anda tağut tabiri ile ifade edilen Deccal ve Süfyan’ın ve cereyanlarının inkar edilmemesi halinde, sebeb-i necat olacak imanın kazanılamayacağına dikkat çekilir.
Şöyle ki (Bakara, 256) şunu da katiyyen ifade ediyor ki: Mü’min-i muvahhid olmak için Allah’a imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır ve bu tevbenin şartı da tağutları asla tanımamaya azmeylemektir.” (Hamdi Yazır s. 869)
 Hadisde de mealen deniliyor ki: “Kim ki ona (Deccal’a yani cereyanına ve o cereyanın cemiyete aşıladığı çılgın sefahete) iman edip tabi olur ve onu tasdik ederse, artık onun geçmiş hiçbir salih ameli ona menfaat vermeyecektir... Ve her kim onu tekzib edip yalanlarsa, onun geçmiş günahlarının hiçbirisinden muaheze edilmeyecektir”
İşte böyle bir afete karşı öncelikle çocukların deccaliyete karşı kalben ve fikren nefret etmelerine çalışılması zarureti vardır. Aksi takdirde deccaliyetin şiddetli telkinleri altında çocuklar dinden kopup bid’atların çamuruna düşerler.
 SÜFYAN
 Kamus-u Okyanus, bu kelime için “bir isimdir" der, yani mana aranmayacağına işaret eder. Âhirzamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına sebeb olacağı sahih hadislerle bildirilen ve şeair-i islâmiyeyi tahribe çalışan dehşetli ve münafık bir şahıs. "Süfyanîler" ise Süfyan cereyanıdır. İbn-i Cerir-i Taberî Süfyanîlerle alâkalı rivayetleri Cami-ül Beyan'da (sebe', 51) âyeti altında cem'etmiştir.
 "Rivayetler, Deccal'ın dehşetli fitnesi islâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. Bunun bir te'vili şudur ki: İslâmların Deccal'ı ayrıdır. Hatta bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali'nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal'ı, Süfyan'dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal'ı ayrıdır. Yoksa büyük Deccal'ın cebr u ceberut-u mutlakına karşı itaat etmiyen şehid olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkâr da olmaz." (Şualar, 585)
 Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor:
 "Sizleri benden sonra vuku bulacak yedi fitneden sakınmaya davet ederim: Medine'den çıkacak bir fitne, Mekke'den çıkacak bir fitne, Yemen'den çıkacak bir fitne, Şam'dan çıkacak bir fitne, şarktan çıkacak bir fitne, garbdan çıkacak bir fitne. Bir fitne de Şam'ın merkezinden zuhur eder ki, işte bu Süfyanî'nin fitnesidir."
 Evet "rivayetlerde, vukuat-ı Süfyaniye ve hâdisat-ı istikbaliye Şam'ın etrafında ve Arabistan'da tasvir edilmiş. Allahu a'lem, bunun bir te'vili şudur ki: Merkez-i hilafet eski zamanda Irak'ta ve Şam'da ve Medine'de bulunduğundan, raviler kendi içtihadlarıyla -daimi öyle kalacak gibi, mana verip" merkez-i hükümet-i İslâmiye" yakınlarında tasvir etmişler, Haleb ve Şam demişler. Hadisin mücmel haberlerini, kendi içtihadlarıyla tafsil etmişler." (Şualar, 585)
 Diğer bir rivayette, "İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek" denilmiş.
Bunun bir te'vili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamanki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.
 Garibdir hem çok garibdir.
 Yediyüz sene müddetinde islâmiyetin ve Kur'an'ın elinde şeref-şiar, barika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor" diye rivayetlerden anlaşılıyor." (Şualar, 596)
 "Hem büyük Deccalın, hem İslâm Deccalının üç devre-i istibdadları manasında üç eyyam var. Bir günü; bir devre-i hükümetinden öyle büyük icraat yapar ki, üçyüz sene yapılmaz. İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi adileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır." diye, gayet yüksek bir belagatla ümmetine haber vermiş." (Şualar, 587)
 Kur'anın (19:82) âyetinde remzî bir mana ile; anarşistlerle, onları yetiştirenler arasında zıdlaşma olacağına bir işaret vardır.
 "Rivayette var ki: "Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düşer. Ve çok âlimler ona tabi olacaklar."
 Vel'ilmu indallah, bunun bir te'vili şudur ki: "Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekavetiyle ve fenniyle ve siyasi ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamimine şiddetle çalışır." demektir." (Şualar, 585)
 Süfyan ve Deccal'ın kendilerinden daha çok, Süfyaniyet ve Deccaliyet denilen cereyanları ve komiteleri daha dehşetlidir.
 Kur'an-ı Kerimin (Neml, 48) âyetinde, 9 şerir çete veya çete başlarının şehirde devamlı ifsad edecekleri bildirilir.
ahir zaman deccalı
Peygamberimizin, bunlara da cevap verdiğini görüyoruz.
 
Büyük Deccal kuzeyden çıkacaktır. Bunu "Deccalın birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, diğer günleri de normal günler gibidir"(1) hadis-i şerifinden öğreniyoruz.

çünkü, Kuzey kutup bölgesinde bütün sene, bir gece bir gündüzdür. Yazın, trenle birgün güneye doğru gelinse bir ay güneşin batmadığı görülür. Sonra otomobille birgün daha gelinse bir hafta boyunca güneş batmaz. İşte bu durum büyük Deccalın kuzeyden çıkıp güneye doğru tecavüz edeceğini mu'cizane haber verir.(2)

Resul-i Ekrem (a.s.m.), Süfyanın da ümmeti içerisinden çıkacağını44 bildirirken, çıkış yerinin Doğu olacağına da dikkat çekmiştir. Buna Resulullah, öylesine önem vermiştir ki üç defa tekrarlama ihtiyacı hissetmiştir.

Bir rivayette Horasan denilen Doğu tarafında bir yerden çıkacağı bildirilmektedir.(3) Başka bir rivayette daha detaya inilerek, "Isbahan (Isfahan) Yahudiyesinden çıkacağı" bildirilmektedir.(4) Isfahan bölgesinde yer alan Şehristan ve Yahudiya'nın, Yahudilerin en çok bulundukları iki şehir olduğunu biliyoruz.

Şualar'da bu tip rivayetlere şöyle bir açıklık getirilir:

"Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslamiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle, Süfyani Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder."(5)


Bununla birlikte Deccal'ın Şam'dan çıkacağı(6) şeklindeki rivayetler de bulunmaktadır. Allah Resulü, "Sizleri benden sonra çıkacak yedi fitneden sakındırırım" buyururken, "Şam'ın merkezinde zuhur edecek Süfyani fitneyi de bunlar arasında saymıştır.(7)

Hakim'in Müstedrek'inde yer alan bir rivayette Süfyani Deccalden bahsedilirken, Dımaşk'ın [Şam ortasından çıkacak bu adamın zalim birisi olduğu, kendisine tabi olanların çoğunu Kelb Oğullarının teşkil edeceği, ayak basmadık yer bırakmayacağı, sonunda al-i Beytten çıkan bir adam tarafından askerleriyle birlikte öldürüleceği bildirilir.(8)

Bu rivayetler, öncekilerle çelişki teşkil etmez. Aksine birbirini destekler, tamamlarlar. çünkü Doğu, Horasan bölgesi, Resulullah bu sözlerini söylediği anda Deccalın içerisinden çıkacağı kavmin bulunduğu yerdi. Şam ve civarı da o kavmin sonradan hakim olduğu hilafet merkezlerden biriydi. Şam değil de, daha başka bir merkez de olabilir. Bu farklılığın sebebi ravilerin meseleye kendi yorumlarını da katmış olmalarıdır. çünkü, "Merkez-i hilafet eski zamanda Şam'da, Irak'ta ve Medine'de bulunduğundan raviler, kendi içtihadlarıyla daimi öyle kalacak gibi mana verip, merkez-i hükümet-i İslamiye yakınlarında tasvir etmişler, Halep ve Şam demişler, hadisin mücmel haberlerini kendi içtihadlarıyla tafsil etmişlerdir."(9)

Bununla birlikte bu rivayetlerde, İslam deccalı Süfyanın, uzun yıllar İslama başkentlik yapan Şam'da inançsızlığa dayalı sisteminin projelerini hazırlayabileceğine de bir işaret vardır. çünkü Hz. Mehdi de yangını suyla söndürürcesine, “Şam'ın minberine çıkıp”(10) meşhur hutbesini okuyarak onun sinsi planlarını akamete uğratmaya çalışacaktır.

Deccal'ın Mekke ve Medine'ye girememesi

Müthiş, korkunç bir afet olan Deccalın şerri, bulaşıcı hastalık gibi her yere yayılır, sadece Mekke ve Medine'ye giremez. Allah Resulü onun ayak basmadık yer bırakmayacağını, ancak Mekke ve Medine'ye giremeyeceğini bildirmişlerdir. (11)

Deccalın hükmü heryere ulaştığı halde(12) Medine'ye girmesi haram kılınmış,(13) korkusunun bile orada hissedilmeyeceği beyan buyurulmuştur.(14)

Resul-i Ekremin (a.s.m.) vefatından sonra bile şerefli yurdunun böyle bir felaketten korunmuş olması, oldukça önemlidir. Cenab-ı Hak, onun hürmetine harb, v.s. gibi çeşitli sebeplerle bu mübarek beldeleri Deccalın tasallutundan kurtarır, onun sistem ve rejiminin girmesine engel olur.

-------------------------------
(1) Müslim, Fiten: 110; Ebu Davud, Melahim: 14; Tirmizi, Fiten: 59; Müsned, 6:455-456.
(2) Nursi, A.g.e., s. 506.
(3) Müslim, Fiten: 17; İbni Mace, Fiten: 33.
(4) Müslim, Hac: 486; Fiten: 119-121; Ebu Davud, Melahim: 15; Tirmizi, Fiten: 57, 66; İbni Mace, Fiten: 33; Müsned, 6:412-413.
(5) Tirmizi, Fiten: 57; İbni Mace, Fiten: 33; Kenzü'l-Ummal, 11:261, 301.
(6) Müsned, 3:224.
(7) Nursi, A.g.e., s. 515.
(8) Müslim, Fiten: 34; Muhammed Aliyyü's-Sabban, İs'afü'r-Rağıbin (Mısır: 1367/1948 [Nuru'l-Ebsar'la birlikte>) s. 150, 151; Ali bin Hüsamüddin. el-Bürhan fi Alameti Mehdi ahiri'z-Zaman. Konya Yusuf Ağa Kitaplığı, no: 312.), v. 89a.
(9) Gümüşhanevi, Ahmed Ziyaeüddin, Ramuzü'l-Ehadis, çev. Abdülaziz Bekkine (İstanbul, ts.), 1:18.
(10) Hakim, Müstedrek, 4:520.
(11) Müslim, Fiten: 91.
(12) Müsned, 5:16.
(13) Buhari, Fezailü'l-Medine: 9.
(14) Buhari, Fiten: 26; Tevhid: 17; Tirmizi, Fiten: 61.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah Sorgu Yapsa Ne Denir

Asrı saadet zamanında ya inanmayanlar yada münafıklar onu Allah bunu Allah yarattı peki Allah kim yarattı diye Peygamber Efendimiz Hz.Muhamm...